Uludere'deki 34 insanın canına mal olan vahim hatanın ardından yaşanan gelişmeler bir kez daha gösterdi ki; bu ülkenin işi gerçekten zor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "Türkiye'de kim ne haktan yararlanıyorsa Kürtler'e de aynı haklar verilecek" sözlerinin üzerinden çok geçmeden Uludere olayı patlak verdi. Ne acı ki; bu talihsiz ve acı olayı -söylemesi bile utanç verici ama- BDP'li vekiller fırsat bildi.
Önce Hasip kaplan'ın söz ve tavırları ile ortam iyice gerildi. BDP lideri Selahattin Demirtaş'ın Genelkurmay Başkanı'na yönelik sözleri işin tuzu biberi oldu. Türkiye acısının yaralarını sarmaya çalışırken, bölünme heveslisi Leyla Zana sazı eline aldı; "Silah Kürt'ün sigortasıdır" deyiverdi. Şimdi olay muhtemelen yargıya taşınacak. BDP'nin diğer vekilleri Zana'nın sözlerini sorgulamadan, hep bir ağızdan Meclis'i karıştıracak. Yargıya verip veriştirecek, Türkiye'yi ayrımın eşiğine getiren ifadelerini dozlarını artırarak sürdürecek.
Tüm toplum, Kürtler'in bu güne kadar görülmezden gelinen demokratik hakları konusunda entellektüel bir gelişme sağlayıp beklenmedik bir hızla fikir birliğine varırken, her demokratik gelişmede BDP'lilerin 'devletin derin karnının' sinirlerine basmaya devam etmesi; Kürt'ün düşmanının kim olduğunu gözler önüne seriyor. Ne acı ki; "Kürt'ün Kürt'ten başka düşmanı yok" dedirtiyor.
"Kürtler ana dilde eğitim dahil tüm demokratik haklarına kavuşmalı." Devletin zirvesi de en elzem konunun bu olduğu fikrine sahipken, dilini tutumayan BDP'lilerin gerçek niyetininin; kan üzerinden siyasetlerini sürdürme çabasından daha vahim ne olabilir? Hatta, bu siyasetçilerin Leyla Zana ve Aysel Tuğluk gibi kadın olması daha şaşırtıcı değil mi? Anne şefkatine sahip olması gereken kadınların; siyasetin erkek egemen havasına kendilerini kaptırmak yerine daha sağduyulu hareket etmeleri gerekmez mi? Uludere'de 34 canının acısını hisseden bir insanın dili nasıl bu kadar keskin olur? Ne demişti Leyla Zana? Bir kez daha hatırlayalım, ne anlatmak isteğimiz net anlaşılsın, ardından da bugünden itibaren yaşanacak gelişmeleri bir de bu gözle izleyelim. İşte Zana'nın sözleri:
"Ben tek taraflı hiçbir şeyin anlamlı olacağını düşünmüyorum. Her şeyin mutlak surette bir tarafı vardır. Günümüz koşullarında demokratik eylemlilikler vardır. Çok radikal bir şekilde demokratik eylemliliklerin yaygınlaştırılması lazım. Silahlı mücadele şu anda herkesi taraf ediyor. Artık silahlı mücadele bir noktaya geldi. Ben silahların bırakılmasını asla tartışmıyorum. O Kürtlerin sigortasıdır. Bu sorun var olduğu müddetçe o silahlar Kürtlerin güvencesidir. Çünkü biz geçmiş süreçleri de görmüş insanlarız. 80’li yılları yaşamış insanlarız. Karşılıklı bir güvensizlik var. Bu güvensizliğin giderilmesi için belirli adımların atılması lazım. En büyük adımın devlet tarafından atılması gerektiği kanısındayım. Çünkü haksızlığı uğrayan Kürtler, haksızlığı da yapan devlettir. Kürtlere bir statü verilmeden, yasal bir güvence sağlanmadan, Kürtlerin silah bırakmasını tartışmamak gerekir. Ama silahların susturulması taraftarıyım. Çünkü artık gençlerin kanı akmamalı. Dialog süreci başladığı zaman yarın arkamıza döndüğümüzde gerçekten de gençler için hepimiz üzüleceğiz ve yaralanacağız."
